|
Kategori |
İngilizce |
Türkçe |
|
General |
|
1 |
Genel |
never occur to (one) f.
|
aklının ucundan geçmemek |
|
It never occurred to me that she was sick and in the hospital.
Hasta ve hastanede olduğu aklımın ucundan geçmedi.
More Sentences
|
2 |
Genel |
turn against (for one person to another) f.
|
aleyhine dönmek |
|
The tide is turning against Tom.
Gidişat Tom'un aleyhine dönüyor.
More Sentences
|
3 |
Genel |
dictate to (one) f.
|
(birine) dikte etmek |
|
We are seeking to dictate to others how they should live.
Başkalarına nasıl yaşamaları gerektiğini dikte etmeye çalışıyoruz.
More Sentences
|
4 |
Genel |
dictate to (one) f.
|
(birine) dikte etmek |
|
That makes it possible for the USA to dictate to the EU on the question of values.
Bu da ABD'nin değerler konusunda AB'ye dikte etmesini mümkün kılıyor.
More Sentences
|
5 |
Genel |
engaged to (one) s.
|
(biriyle) nişanlı |
|
I'm engaged to her.
Onunla nişanlıyım.
More Sentences
|
6 |
Genel |
engaged to (one) s.
|
(biriyle) nişanlanmış |
|
She became engaged to the rich man.
Zengin bir adamla nişanlandı.
More Sentences
|
Phrasals |
|
7 |
Öbek Fiiller |
admit (one) to (something or some place) f.
|
(birini) kabul etmek |
|
This showed that it is possible to admit to a mistake and then change the rules.
Bu, bir hatayı kabul etmenin ve ardından kuralları değiştirmenin mümkün olduğunu gösterdi.
More Sentences
|
8 |
Öbek Fiiller |
suggest (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) teklif etmek |
|
Fadil suggested to Layla that they move together.
Fadıl Layla'ya birlikte yaşamayı teklif etti.
More Sentences
|
9 |
Öbek Fiiller |
suggest (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) önermek |
|
I would like to suggest to the Commission that it prescribe a deadline by which the reforms have to be carried out.
Komisyon'a, reformların gerçekleştirilmesi için bir son tarih belirlemesini önermek istiyorum.
More Sentences
|
10 |
Öbek Fiiller |
suggest (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) tavsiye etmek |
|
I would only suggest to my colleagues that they should not be so over-sensitive.
Meslektaşlarıma sadece bu kadar aşırı hassas olmamalarını tavsiye ediyorum.
More Sentences
|
11 |
Öbek Fiiller |
accustom (one) to (something) f.
|
(birini bir şeye) alıştırmak |
|
They are the ones who get the children accustomed to candy, and then they complain.
Çocukları şekere alıştırıp sonra da şikâyet eden onlar.
More Sentences
|
12 |
Öbek Fiiller |
come on to (one) f.
|
(birine) asılmak |
|
I think Tom is coming on to you.
Bence Tom sana asılıyor.
More Sentences
|
13 |
Öbek Fiiller |
explain (someone or something) to (one) f.
|
(birine birini/bir şeyi) anlatmak |
|
Explain to me in detail how it happened.
Bana nasıl olduğunu detaylıca anlatın.
More Sentences
|
14 |
Öbek Fiiller |
explain (someone or something) to (one) f.
|
(birine birini/bir şeyi) açıklamak |
|
I also wish to take this opportunity to explain to Parliament the Commission's position on this report.
Ayrıca bu vesileyle Parlamentoya Komisyonun bu rapora ilişkin tutumunu açıklamak istiyorum.
More Sentences
|
15 |
Öbek Fiiller |
look up to (one) f.
|
(birine) hayranlık duymak |
|
What kind of person looks up to a genocide and calls it a hero?
Ne tür bir insan soykırıma hayranlık duyar ve ona bir kahraman der?
More Sentences
|
16 |
Öbek Fiiller |
oblige (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
|
To our regret, we were obliged to call off the game, which we had been looking forward to.
Ne yazık ki oyunu iptal etmek zorunda bırakıldık, ki bunu dört gözle bekliyorduk.
More Sentences
|
17 |
Öbek Fiiller |
pass (something) to (one) f.
|
(bir şeyi birine) iletmek |
|
I have passed to the Sittings Services a report from the Commission about its Investigation and Disciplinary Office.
Komisyon'un Soruşturma ve Disiplin Ofisi ile ilgili bir raporunu Oturum Hizmetlerine ilettim.
More Sentences
|
18 |
Öbek Fiiller |
preach to (one) f.
|
(birine) öğüt vermek |
|
I'm fed up with him always preaching to me.
Bana her zaman öğüt vermesinden bıktım.
More Sentences
|
19 |
Öbek Fiiller |
present (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) takdim etmek |
|
A humble-looking old man was presented to the king.
Mütevazı görünümlü yaşlı bir adam krala takdim edildi.
More Sentences
|
|
20 |
Öbek Fiiller |
prove (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) kanıtlamak |
|
Sulphur has proven to be a more strategic component in fuels than was earlier supposed.
Sülfürün yakıtlarda daha önce düşünüldüğünden daha stratejik bir bileşen olduğu kanıtlanmıştır.
More Sentences
|
21 |
Öbek Fiiller |
recommend (someone or something) to (one) f.
|
(birini/bir şeyi birine) önermek |
|
I have an oral compromise amendment to recommend to the committee, which updates paragraph 14.
Komiteye önermek üzere 14. paragrafı güncelleyen sözlü bir uzlaşma değişikliğim var.
More Sentences
|
22 |
Öbek Fiiller |
relate (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) anlatmak |
|
I can relate to that.
Bunu anlatabilirim.
More Sentences
|
23 |
Öbek Fiiller |
relate (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) açıklamak |
|
My last explanation of vote relates to economic actors during the period of transition to the euro.
Oylamaya ilişkin son açıklamam, avroya geçiş dönemindeki ekonomik aktörlerle ilgilidir.
More Sentences
|
24 |
Öbek Fiiller |
sentence (one) to (something) f.
|
(birine bir ceza) vermek |
|
Can you give me another sentence to translate?
Bana çevirmem için başka bir cümle verebilir misin?
More Sentences
|
25 |
Öbek Fiiller |
summon (one) to f.
|
(birini bir yere) çağırmak |
|
I've been summoned to headquarters urgently.
Ben acil olarak karargaha çağrıldım.
More Sentences
|
26 |
Öbek Fiiller |
talk to (one) f.
|
(biriyle) görüşmek |
|
Tom is now talking to one of his teachers.
Tom şimdi bir öğretmeniyle görüşüyor.
More Sentences
|
27 |
Öbek Fiiller |
talk to (one) f.
|
(birini) azarlamak |
|
If I were prime minister, I'd give Clinton a good talking to.
Eğer başbakan olsam Clinton'ı bir güzel azarlarım.
More Sentences
|
General |
|
28 |
Genel |
money owed to one i.
|
alacak |
|
29 |
Genel |
debt owed to one i.
|
alacak |
|
30 |
Genel |
the position where one belongs to i.
|
ait olduğu makam |
|
31 |
Genel |
lack of a devotion to one´s country or family i.
|
hamiyetsizlik |
|
32 |
Genel |
million-to-one chance i.
|
milyonda bir şans |
|
33 |
Genel |
advantages over one thing to another i.
|
bir şeyin diğerine karşı avantajları |
|
34 |
Genel |
one to one contact i.
|
birebir temas |
|
35 |
Genel |
one who claims succession to the crown i.
|
tahta talip olan |
|
36 |
Genel |
one who loves to show off i.
|
gösteriş düşkünü |
|
37 |
Genel |
one who loves to show off i.
|
kovalak |
|
38 |
Genel |
one more reason to celebrate i.
|
kutlama için bir neden daha |
|
39 |
Genel |
one-to-one combat before a battle i.
|
mübareze |
|
|
40 |
Genel |
one-to-one lesson i.
|
bire bir ders |
|
41 |
Genel |
one-to-one i.
|
iki kişi arasındaki sohbet |
|
42 |
Genel |
one-to-one i.
|
iki kişinin yüzleşmesi |
|
43 |
Genel |
one-to-one i.
|
iki kişi arasındaki ilişki |
|
44 |
Genel |
get what's coming to one f.
|
cezasını bulmak |
|
45 |
Genel |
come to recognize that one is wrong f.
|
yanıldığının farkına varmak |
|
46 |
Genel |
jump from one thing to the other f.
|
daldan dala konmak |
|
47 |
Genel |
get what's coming to one f.
|
müstahakkını bulmak |
|
48 |
Genel |
get what's coming to one f.
|
hak ettiği cezayı yemek |
|
49 |
Genel |
move to one side f.
|
kaymak |
|
50 |
Genel |
have money owed to one f.
|
alacağı olmak |
|
51 |
Genel |
go back to square one f.
|
sıfırdan başlamak |
|
52 |
Genel |
take someone to one side f.
|
birini bir yana çekmek |
|
53 |
Genel |
occur to one f.
|
aklına gelmek |
|
54 |
Genel |
tell one to one's face f.
|
birinin yüzüne karşı söylemek |
|
55 |
Genel |
get what's coming to one f.
|
layığını bulmak |
|
56 |
Genel |
(for one) to be worthwhile f.
|
adamdan sayılmak |
|
57 |
Genel |
have money owed to one (by) f.
|
alacaklanmak |
|
58 |
Genel |
cause to fight with one another f.
|
dövüştürmek |
|
59 |
Genel |
put something to one side f.
|
bir şeyi bir kenara bırakmak |
|
60 |
Genel |
put something to one side f.
|
bir kenara bırakmak |
|
61 |
Genel |
(for one) to be worthwhile f.
|
adamdan saymak |
|
62 |
Genel |
notify to one f.
|
birisine haber vermek |
|
63 |
Genel |
ask (one) to forgive f.
|
affetmesini istemek |
|
64 |
Genel |
(for any desired thing) to come to (one) by itself f.
|
ayağına gelmek |
|
65 |
Genel |
have (something/someone) brought to one f.
|
ayağına getirtmek |
|
66 |
Genel |
(a single) get (someone) to number one in the chart f.
|
bir numara yapmak |
|
67 |
Genel |
(a single) get (someone) to number one in the chart f.
|
bir numaraya çıkarmak |
|
68 |
Genel |
(a single) get (someone) to number one in the chart f.
|
listede bir numaraya taşımak |
|
69 |
Genel |
not to exchange (one thing) for (another) f.
|
değiştirememek |
|
70 |
Genel |
not to show one' true colors f.
|
renk vermemek |
|
71 |
Genel |
not to show one' true colors f.
|
rengini belli etmemek |
|
72 |
Genel |
make signs to one another f.
|
işaretleşmek |
|
73 |
Genel |
back to square one f.
|
beyaz bir sayfa açmak |
|
74 |
Genel |
back to square one f.
|
beyaz sayfa açmak |
|
75 |
Genel |
straighten up and do as one is supposed to do f.
|
yola gelmek |
|
76 |
Genel |
(for one´s life) to last long enough f.
|
ömrü vefa etmek |
|
77 |
Genel |
(for one´s life) to last long enough f.
|
ömrü yetmek |
|
78 |
Genel |
belong to one f.
|
kendisine ait olmak |
|
79 |
Genel |
pay one to account f.
|
hesap sormak |
|
|
80 |
Genel |
be down to one number f.
|
altılıda beşte kalmak |
|
81 |
Genel |
be down to one number f.
|
bir numarayla kaybetmek |
|
82 |
Genel |
be down to one number f.
|
bir sayıyla kaçırmak |
|
83 |
Genel |
cut the interest rates to one-percent f.
|
faiz oranlarını %1'e düşürmek |
|
84 |
Genel |
not as young as one used to be f.
|
eskisi gibi genç olmamak |
|
85 |
Genel |
bring one to oneself f.
|
aklını başına getirmek |
|
86 |
Genel |
show one to one's seat f.
|
birine koltuğunu göstermek |
|
87 |
Genel |
show one to one's seat f.
|
birine oturacağı yeri göstermek |
|
88 |
Genel |
clock someone at speeds of up to one hundred miles per hour f.
|
birini saatte yüz mil hız yaparken yakalamak |
|
89 |
Genel |
leave one to himself f.
|
kendi haline bırakmak |
|
90 |
Genel |
leave one to himself f.
|
ilişmemek |
|
91 |
Genel |
stand close to one another f.
|
birbirlerine yakın durmak |
|
92 |
Genel |
dictate to (one) f.
|
(birine) söyleyip/söyleyerek yazdırmak |
|
93 |
Genel |
dictate to (one) f.
|
(birine) zorla kabul ettirmek |
|
94 |
Genel |
dictate to (one) f.
|
(birine) dayatmak |
|
95 |
Genel |
leaning to one side s.
|
yatkın |
|
96 |
Genel |
leaning to one side s.
|
yatık |
|
97 |
Genel |
one-to-one s.
|
birebir |
|
98 |
Genel |
one-to-one s.
|
bire bir |
|
99 |
Genel |
bent to one side s.
|
yampiri |
|
100 |
Genel |
one-to-one s.
|
iki insan arasındaki doğrudan karşılaşmayı içeren |
|
101 |
Genel |
one-to-one s.
|
teke tek |
|
102 |
Genel |
one-to-one s.
|
yüz yüze |
|
103 |
Genel |
ten to one zf.
|
bire karşı on |
|
104 |
Genel |
from one side to the other other side zf.
|
bir yandan diğer yana |
|
105 |
Genel |
to each one zf.
|
her biri |
|
106 |
Genel |
to each one zf.
|
kişi başına |
|
107 |
Genel |
to one ear zf.
|
tek kulaktan |
|
108 |
Genel |
one spoken to ed.
|
muhatap |
|
Phrasals |
|
109 |
Öbek Fiiller |
draw (one) to f.
|
kışkırtmak |
|
110 |
Öbek Fiiller |
draw (one) to f.
|
teşvik etmek |
|
111 |
Öbek Fiiller |
draw (one) to f.
|
tahrik etmek |
|
112 |
Öbek Fiiller |
beckon to (one) f.
|
el sallamak/etmek |
|
113 |
Öbek Fiiller |
beckon to (one) f.
|
el işaretiyle çağırmak |
|
114 |
Öbek Fiiller |
address (something) to (one) f.
|
(bir şeyi birine veya birilerine) yöneltmek/doğrultmak |
|
115 |
Öbek Fiiller |
address (something) to (one) f.
|
alıcının isim ve adresini yazmak |
|
116 |
Öbek Fiiller |
administer (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) sağlamak/tedarik etmek |
|
117 |
Öbek Fiiller |
administer (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) temin etmek |
|
118 |
Öbek Fiiller |
administer (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) zerk etmek |
|
119 |
Öbek Fiiller |
administer (something) to (one) f.
|
iğne vurmak |
|
120 |
Öbek Fiiller |
administer (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) aşılamak |
|
121 |
Öbek Fiiller |
administer (something) to (one) f.
|
ilaç vermek |
|
122 |
Öbek Fiiller |
admit (one) to (something or some place) f.
|
(birini) üye etmek |
|
123 |
Öbek Fiiller |
admit (one) to (something or some place) f.
|
(birinin) girmesine izin vermek |
|
124 |
Öbek Fiiller |
admit (one) to (something or some place) f.
|
(birini) geçirmek/içeri almak |
|
125 |
Öbek Fiiller |
advance (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) gününden önce ödemek |
|
126 |
Öbek Fiiller |
drag something from one place to another f.
|
bir şeyi bir yerden başka bir yere sürüklemek/taşımak |
|
127 |
Öbek Fiiller |
peg (one) down to (something) f.
|
uyum sağlatmak |
|
128 |
Öbek Fiiller |
peg (one) down to (something) f.
|
uymasını sağlamak (kurallara, standartlara, belli bir davranış biçimine) |
|
129 |
Öbek Fiiller |
peg (one) down to (something) f.
|
(kurallara, standartlara, belli bir davranış biçimine) uydurmaya çalışmak |
|
130 |
Öbek Fiiller |
see (one) down (to something or some place) f.
|
-e kadar geçirmek |
|
131 |
Öbek Fiiller |
see (one) down (to something or some place) f.
|
uğurlamak |
|
132 |
Öbek Fiiller |
see (one) down (to something or some place) f.
|
yolcu etmek |
|
133 |
Öbek Fiiller |
see (one) down (to something or some place) f.
|
aşağıya kadar eşlik etmek |
|
134 |
Öbek Fiiller |
write down to (one) f.
|
birini/okuyucuyu aşağılar bir dille yazmak |
|
135 |
Öbek Fiiller |
write down to (one) f.
|
birini/okuyucuyu küçümser bir dille yazmak |
|
136 |
Öbek Fiiller |
drive (one) back to (someone) f.
|
(birini başka birine, eski sevgilisine) geri döndürmek |
|
137 |
Öbek Fiiller |
drive (one) back to (someone) f.
|
(birini başka biriyle, eski sevgilisiyle) tekrar birleştirmek/bir araya getirmek |
|
138 |
Öbek Fiiller |
drive (one) back to (someone) f.
|
(birini başka biriyle, eski sevgilisiyle) barıştırmak |
|
139 |
Öbek Fiiller |
drive (one) back to (someone) f.
|
(birini başka birine, eski sevgilisine) tekrar itmek/çekmek |
|
140 |
Öbek Fiiller |
drive (one) back to (someone) f.
|
(birinin başka biriyle, eski sevgilisiyle) tekrar arasını düzeltmek |
|
141 |
Öbek Fiiller |
entitle (one) to (do something) f.
|
birinin bir şeyi yapmasına izin vermek |
|
142 |
Öbek Fiiller |
entitle (one) to (do something) f.
|
birine bir yetki vermek |
|
143 |
Öbek Fiiller |
entitle (one) to (do something) f.
|
birini yetkilendirmek |
|
144 |
Öbek Fiiller |
detail (one) to (someone or something) f.
|
(birine) bir görev vermek |
|
145 |
Öbek Fiiller |
detail (one) to (someone or something) f.
|
(birini) bir göreve atamak |
|
146 |
Öbek Fiiller |
detail (one) to (someone or something) f.
|
(birini bir şeyle) görevlendirmek |
|
147 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tembih etmek |
|
148 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tembihlemek |
|
149 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) öğüt vermek |
|
150 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) öğütlemek |
|
151 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmaması konusunda) uyarmak |
|
152 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmaması konusunda) ikaz etmek |
|
153 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) tavsiye vermek |
|
154 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapmasını) tavsiye etmek |
|
155 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) cesaret vermek |
|
156 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) cesaretlendirmek |
|
157 |
Öbek Fiiller |
exhort (one) to (do something) f.
|
(bir şey yapması konusunda) teşvik etmek |
|
158 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birine bir şey yapmasını) önermek |
|
159 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birine) (avantajlı bir şey) önerisinde bulunmak |
|
160 |
Öbek Fiiller |
offer for (one) to (do something) f.
|
(birinin yararına olacak bir şey) teklif etmek |
|
161 |
Öbek Fiiller |
rouse (one) to (something) f.
|
(birini bir şey için) ayağa kaldırmak |
|
162 |
Öbek Fiiller |
rouse (one) to (something) f.
|
(birini bir şey için) harekete geçirmek |
|
163 |
Öbek Fiiller |
rouse (one) to (something) f.
|
(birini bir şey için) ayaklandırmak |
|
164 |
Öbek Fiiller |
trust (one) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birine) göre bir iş olmak |
|
165 |
Öbek Fiiller |
trust (one) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam (birinin) yapacağı iş olmak |
|
166 |
Öbek Fiiller |
trust (one) to (do something) f.
|
(bir şeyi yapmak) tam senlik/onluk vs. bir iş olmak |
|
167 |
Öbek Fiiller |
provoke (one) to f.
|
(birini) kışkırtmak |
|
168 |
Öbek Fiiller |
provoke (one) to f.
|
(birini) ayaklandırmak |
|
169 |
Öbek Fiiller |
provoke (one) to f.
|
(birini) tahrik etmek |
|
170 |
Öbek Fiiller |
provoke (one) to f.
|
(birini) galeyana getirmek |
|
171 |
Öbek Fiiller |
provoke (one) to f.
|
(birini) fişteklemek |
|
172 |
Öbek Fiiller |
provoke (one) to f.
|
(birini) teşvik etmek |
|
173 |
Öbek Fiiller |
provoke (one) to f.
|
(birini) tetiklemek |
|
174 |
Öbek Fiiller |
provoke (one) to f.
|
(birini) kandırıp bir şey yaptırmak |
|
175 |
Öbek Fiiller |
provoke (one) to f.
|
(birinin) bir şey yapmasına neden olmak/yol açmak |
|
176 |
Öbek Fiiller |
provoke (one) to f.
|
(birini) bir şey yapmaya sevk etmek |
|
177 |
Öbek Fiiller |
release (someone or something) to (one) f.
|
(birini/bir şeyi birine) teslim etmek |
|
178 |
Öbek Fiiller |
release (someone or something) to (one) f.
|
(birini/bir şeyi birine) vermek |
|
179 |
Öbek Fiiller |
release (someone or something) to (one) f.
|
(birini/bir şeyi birine) sunmak |
|
180 |
Öbek Fiiller |
release (someone or something) to (one) f.
|
(birine birinin/bir şeyin) erişimi için izin vermek |
|
181 |
Öbek Fiiller |
release (someone or something) to (one) f.
|
(birini/bir şeyi birinin) erişimine açmak |
|
182 |
Öbek Fiiller |
release (someone or something) to (one) f.
|
(birini/bir şeyi birine) duyurmak |
|
183 |
Öbek Fiiller |
release (someone or something) to (one) f.
|
(birini/bir şeyi birine) açıklamak |
|
184 |
Öbek Fiiller |
show (one) to (something or some place) f.
|
(birini bir şeye/yere) giden yolu göstermek |
|
185 |
Öbek Fiiller |
show (one) to (something or some place) f.
|
(birine bir şeye/yere) kadar eşlik etmek |
|
186 |
Öbek Fiiller |
show (one) to (something or some place) f.
|
(birine bir şeye/yere) kadar yol göstermek |
|
187 |
Öbek Fiiller |
show (one) to (something or some place) f.
|
(birini bir şeye/yere) yönlendirmek |
|
188 |
Öbek Fiiller |
show (one) to (something or some place) f.
|
(birini bir şeye/yere) kadar götürmek |
|
189 |
Öbek Fiiller |
show (one) to (something or some place) f.
|
(birine bir şeyin/yerin) yolunu göstermek |
|
190 |
Öbek Fiiller |
stake (one) to (something) f.
|
(birine bir şey) vermek |
|
191 |
Öbek Fiiller |
stake (one) to (something) f.
|
(birine bir hediye) vermek |
|
192 |
Öbek Fiiller |
stake (one) to (something) f.
|
(birine bir şey) ödünç vermek |
|
193 |
Öbek Fiiller |
stake (one) to (something) f.
|
(birine) borç vermek |
|
194 |
Öbek Fiiller |
stake (one) to (something) f.
|
(birine) para vermek |
|
195 |
Öbek Fiiller |
stake (one) to (something) f.
|
(birine bir şey vererek) destek atmak/olmak |
|
196 |
Öbek Fiiller |
stake (one) to (something) f.
|
(birine bir şey) ısmarlamak |
|
197 |
Öbek Fiiller |
stake (one) to (something) f.
|
(birini) kazıklarla (bir şeye) bağlamak |
|
198 |
Öbek Fiiller |
stake (one) to (something) f.
|
(birini) kazıkla (bir şeye) çakmak |
|
199 |
Öbek Fiiller |
turn (one) on to (something) f.
|
(birini bir şeyden) haberdar etmek |
|
200 |
Öbek Fiiller |
turn (one) on to (something) f.
|
(birini) ilgilenebileceği, sevebileceği bir şeyle tanıştırmak |
|
201 |
Öbek Fiiller |
turn (one) on to (something) f.
|
(birine) ilgilenebileceği, sevebileceği bir şey önermek |
|
202 |
Öbek Fiiller |
suggest (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) sezdirmek |
|
203 |
Öbek Fiiller |
suggest (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) hissini vermek |
|
204 |
Öbek Fiiller |
suggest (something) to (one) f.
|
(birinde bir şey) izlenimi bırakmak/uyandırmak |
|
205 |
Öbek Fiiller |
suggest (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) fikrini vermek |
|
206 |
Öbek Fiiller |
suggest (something) to (one) f.
|
(birinin) aklına (bir şeyi) getirmek |
|
207 |
Öbek Fiiller |
suggest (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) düşündürmek |
|
208 |
Öbek Fiiller |
suggest (something) to (one) f.
|
(birine) bir önerme sunmak |
|
209 |
Öbek Fiiller |
suggest (something) to (one) f.
|
(birine) bir öneride bulunmak |
|
210 |
Öbek Fiiller |
suggest (something) to (one) f.
|
(birine) bir tavsiyede bulunmak |
|
211 |
Öbek Fiiller |
justify (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) savunmak |
|
212 |
Öbek Fiiller |
justify (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyin) doğru olduğunu ispatlamaya çalışmak |
|
213 |
Öbek Fiiller |
justify (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) haklı göstermeye çalışmak |
|
214 |
Öbek Fiiller |
justify (something) to (one) f.
|
(birine karşı bir şeyi) haklı çıkarmaya çalışmak |
|
215 |
Öbek Fiiller |
justify (something) to (one) f.
|
(birine karşı bir şeyi) meşrulaştırmaya çalışmak |
|
216 |
Öbek Fiiller |
loan (something) out (to one) f.
|
(bir şeyi birine) ödünç vermek |
|
217 |
Öbek Fiiller |
loan (something) out (to one) f.
|
(birinin bir şeyi) bir süreliğine almasına/kullanmasına izin vermek |
|
218 |
Öbek Fiiller |
whip (one) off to (some place) f.
|
(birini) hızla (bir yere) götürmek |
|
219 |
Öbek Fiiller |
whip (one) off to (some place) f.
|
(birini) birden alıp (bir yere) götürmek |
|
220 |
Öbek Fiiller |
whip (one) off to (some place) f.
|
(birini) çabucak (bir yere) taşımak |
|
221 |
Öbek Fiiller |
whip (one) off to (some place) f.
|
(birini) çabucak alıp (bir yere) taşımak |
|
222 |
Öbek Fiiller |
whip (one) off to (some place) f.
|
(birini) alıp (bir yere) uçurmak |
|
223 |
Öbek Fiiller |
account to (one) f.
|
(birine) rapor etmek |
|
224 |
Öbek Fiiller |
account to (one) f.
|
(birine) anlatmak |
|
225 |
Öbek Fiiller |
account to (one) f.
|
(birine) izah etmek |
|
226 |
Öbek Fiiller |
account to (one) f.
|
(birine) hesap vermek |
|
227 |
Öbek Fiiller |
accustom (one) to (something) f.
|
(birini bir şeye) ısındırmak |
|
228 |
Öbek Fiiller |
addict (one) to (something) f.
|
(kendini/birini bir şeye) alıştırmak |
|
229 |
Öbek Fiiller |
addict (one) to (something) f.
|
(kendini/birini bir şeye) bağımlı hale getirmek |
|
230 |
Öbek Fiiller |
answer back to (one) f.
|
(birine) cevap vermek (kaba şekilde) |
|
231 |
Öbek Fiiller |
answer back to (one) f.
|
(birinin) sözüne karşılık vermek |
|
232 |
Öbek Fiiller |
answer back to (one) f.
|
(birine) karşı cevap vermek |
|
233 |
Öbek Fiiller |
appoint (one) to f.
|
için seçmek |
|
234 |
Öbek Fiiller |
appoint (one) to f.
|
'-e atamak |
|
235 |
Öbek Fiiller |
appoint (one) to f.
|
'-e seçmek |
|
236 |
Öbek Fiiller |
appoint (one) to f.
|
'-de görevlendirmek |
|
237 |
Öbek Fiiller |
apprentice (one) to f.
|
'-e çırak olarak vermek |
|
238 |
Öbek Fiiller |
apprentice (one) to f.
|
'-e çırak yapmak |
|
239 |
Öbek Fiiller |
award (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) hediye etmek/vermek |
|
240 |
Öbek Fiiller |
award (something) to (one) f.
|
(birini bir şeyle) ödüllendirmek |
|
241 |
Öbek Fiiller |
award (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) ödül/mükafat olarak vermek |
|
242 |
Öbek Fiiller |
call to (one) f.
|
(birine) seslenmek |
|
243 |
Öbek Fiiller |
call to (one) f.
|
(birine) duyurmak için bağırmak |
|
244 |
Öbek Fiiller |
call to (one) f.
|
(birini) çağırmak |
|
245 |
Öbek Fiiller |
call to (one) f.
|
(birini) cezbetmek |
|
246 |
Öbek Fiiller |
call to (one) f.
|
(birini) çekmek |
|
247 |
Öbek Fiiller |
call to (one) f.
|
(birini) kışkırtmak |
|
248 |
Öbek Fiiller |
call to (one) f.
|
(birinin) aklını çelmek |
|
249 |
Öbek Fiiller |
call to (one) f.
|
(birine) cazip görünmek/gelmek |
|
250 |
Öbek Fiiller |
call to (one) f.
|
(birinin) ilgisini/dikkatini çekmek |
|
251 |
Öbek Fiiller |
charge (something) (up) to (one) f.
|
(bir şeyi birine) ödetmek |
|
252 |
Öbek Fiiller |
charge (something) (up) to (one) f.
|
(bir şeyi birine) faturalandırmak |
|
253 |
Öbek Fiiller |
charge (something) (up) to (one) f.
|
(bir şeyi birinin) hesabından almak |
|
254 |
Öbek Fiiller |
charge (something) (up) to (one) f.
|
(bir şeyi birinin) hesabına yazmak/yazdırmak |
|
255 |
Öbek Fiiller |
chum up to (one) f.
|
(biriyle) arkadaşlık kurmak |
|
256 |
Öbek Fiiller |
chum up to (one) f.
|
(biriyle) yakınlık kurmak |
|
257 |
Öbek Fiiller |
chum up to (one) f.
|
(birine) yakınlık göstermek |
|
258 |
Öbek Fiiller |
come across as (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) gibi görünmek |
|
259 |
Öbek Fiiller |
come across as (something) to (one) f.
|
(birinde bir şey) gibi bir izlenim bırakmak |
|
260 |
Öbek Fiiller |
come across as (something) to (one) f.
|
(birinde bir şey) gibi bir etki bırakmak |
|
261 |
Öbek Fiiller |
come across as (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) gibi gelmek |
|
262 |
Öbek Fiiller |
come on to (one) f.
|
(birine) askıntı olmak |
|
263 |
Öbek Fiiller |
come on to (one) f.
|
(biriyle) flört etmek |
|
264 |
Öbek Fiiller |
come on to (one) f.
|
(birine) yazılmak |
|
265 |
Öbek Fiiller |
come on to (one) f.
|
(birine) kur yapmak |
|
266 |
Öbek Fiiller |
come on to (one) f.
|
(birine) yakınlaşmak |
|
267 |
Öbek Fiiller |
commend (one) to (someone or something) f.
|
(birini birine/bir şeye) tavsiye etmek |
|
268 |
Öbek Fiiller |
commend (one) to (someone or something) f.
|
(birini birine/bir şeye) övmek |
|
269 |
Öbek Fiiller |
commend (one) to (someone or something) f.
|
(birini birine/bir şeye) methetmek |
|
270 |
Öbek Fiiller |
confide (something) to (one) f.
|
(birine) güvenip sırrını açmak |
|
271 |
Öbek Fiiller |
confide (something) to (one) f.
|
(birine) güvenip sır vermek |
|
272 |
Öbek Fiiller |
confide (something) to (one) f.
|
(birine) güvenip içini dökmek |
|
273 |
Öbek Fiiller |
confide (something) to (one) f.
|
(birine) güvenip (bir şeyini) söylemek |
|
274 |
Öbek Fiiller |
cotton up to (one) f.
|
(birine) yalakalık yapmak |
|
275 |
Öbek Fiiller |
cotton up to (one) f.
|
(birine) yaranmaya çalışmak |
|
276 |
Öbek Fiiller |
cotton up to (one) f.
|
(birini) pamuklara sarmak |
|
277 |
Öbek Fiiller |
cotton up to (one) f.
|
(birine) ayrıcalıklı davranmak |
|
278 |
Öbek Fiiller |
crawl back to (one) f.
|
geri gelip (birinin) ayaklarına kapanmak |
|
279 |
Öbek Fiiller |
crawl back to (one) f.
|
pişman olup (birine) geri dönmek |
|
280 |
Öbek Fiiller |
curtsy to (one) f.
|
(birine) reverans yapmak |
|
281 |
Öbek Fiiller |
delegate (something) to (one) f.
|
(birine bir görev) vermek/yüklemek |
|
282 |
Öbek Fiiller |
deliver (something) up to (one) f.
|
(bir şeyi birine) ulaştırmak |
|
283 |
Öbek Fiiller |
deliver (something) up to (one) f.
|
(bir şeyi birine) teslim etmek |
|
284 |
Öbek Fiiller |
deliver (something) up to (one) f.
|
(bir şeyi birine) vermek |
|
285 |
Öbek Fiiller |
demonstrate (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyin) nasıl çalıştığını göstermek |
|
286 |
Öbek Fiiller |
demonstrate (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyin) nasıl yapıldığını göstermek |
|
287 |
Öbek Fiiller |
demonstrate (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) göstererek açıklamak |
|
288 |
Öbek Fiiller |
demote (one) from (something) to (something) f.
|
birinin rütbesini (bir şeyden bir şeye) düşürmek |
|
289 |
Öbek Fiiller |
demote (one) from (something) to (something) f.
|
birinin rütbesini (bir şeyden bir şeye) indirmek |
|
290 |
Öbek Fiiller |
demote (one) from (something) to (something) f.
|
birinin konumunu (bir şeyden bir şeye) çekmek |
|
291 |
Öbek Fiiller |
demote (one) to (something) f.
|
(birinin) rütbesini (bir dereceye) düşürmek |
|
292 |
Öbek Fiiller |
demote (one) to (something) f.
|
(birini) daha alt bir konuma çekmek |
|
293 |
Öbek Fiiller |
demote (one) to (something) f.
|
(birinin) rütbesini daha alt bir dereceye çekmek |
|
294 |
Öbek Fiiller |
demote (one) to (something) f.
|
(birinin) konumunu/rütbesini (bir şeye) düşürmek |
|
295 |
Öbek Fiiller |
demote (one) to (something) from (something) f.
|
(birinin) rütbesini (bir şeyden bir şeye) düşürmek |
|
296 |
Öbek Fiiller |
demote (one) to (something) from (something) f.
|
(birinin) rütbesini (bir şeyden bir şeye) indirmek |
|
297 |
Öbek Fiiller |
demote (one) to (something) from (something) f.
|
(birinin) konumunu (bir şeyden bir şeye) çekmek |
|
298 |
Öbek Fiiller |
disclose (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) açmak |
|
299 |
Öbek Fiiller |
disclose (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) söylemek |
|
300 |
Öbek Fiiller |
disclose (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) bildirmek |
|
301 |
Öbek Fiiller |
disclose (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) göstermek |
|
302 |
Öbek Fiiller |
disclose (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) tebliğ etmek |
|
303 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için cesaretlendirmek |
|
304 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için desteklemek |
|
305 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için teşvik etmek |
|
306 |
Öbek Fiiller |
encourage (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için gayretlendirmek |
|
307 |
Öbek Fiiller |
entreat (one) to (do something) f.
|
(birine bir şey yapması) için yalvarmak |
|
308 |
Öbek Fiiller |
entreat (one) to (do something) f.
|
(birinden bir şey yapmasını) rica etmek |
|
309 |
Öbek Fiiller |
enunciate (something) to (one) f.
|
(bir şeyi birine) açıkça belirtmek |
|
310 |
Öbek Fiiller |
enunciate (something) to (one) f.
|
(bir şeyi birine) açıkça ifade etmek |
|
311 |
Öbek Fiiller |
enunciate (something) to (one) f.
|
(bir şeyi birine) tam olarak söylemek |
|
312 |
Öbek Fiiller |
escort (one) to (something) f.
|
(birine bir şeye) kadar eşlik etmek |
|
313 |
Öbek Fiiller |
escort (one) to (something) f.
|
(birine bir şeye) kadar refakat etmek |
|
314 |
Öbek Fiiller |
fall to (one) f.
|
birine düşmek |
|
315 |
Öbek Fiiller |
fall to (one) f.
|
birinin üstüne vazife olmak |
|
316 |
Öbek Fiiller |
fall to (one) f.
|
birinin üstüne kalmak |
|
317 |
Öbek Fiiller |
fall to (one) f.
|
birinin sorumluluğu/görevi olmak |
|
318 |
Öbek Fiiller |
fall to (one) f.
|
birinin üstüne kalan bir sorumluluk olmak |
|
319 |
Öbek Fiiller |
fall to (one) f.
|
birinin üstüne düşen bir görev olmak |
|
320 |
Öbek Fiiller |
get (something) across to (one) f.
|
(bir şeyi birine) ifade etmek |
|
321 |
Öbek Fiiller |
get (something) across to (one) f.
|
(bir şeyi birine) aktarmak |
|
322 |
Öbek Fiiller |
get (something) across to (one) f.
|
(bir şeyi birine) anlatmak/açıklamak |
|
323 |
Öbek Fiiller |
give out (to one) about (someone or something) [ireland] f.
|
(biri/bir şey) hakkında (birine) şikayet etmek |
|
324 |
Öbek Fiiller |
give out (to one) about (someone or something) [ireland] f.
|
(biri/bir şey) hakkında (birine) yakınmak |
|
325 |
Öbek Fiiller |
give out (to one) about (someone or something) [ireland] f.
|
(biri/bir şey) hakkında (birine) söylenmek |
|
326 |
Öbek Fiiller |
give out (to one) about (someone or something) [ireland] f.
|
(biri/bir şey) hakkında (birini) azarlamak |
|
327 |
Öbek Fiiller |
give out (to one) about (someone or something) [ireland] f.
|
(biri/bir şey) hakkında (birini) paylamak |
|
328 |
Öbek Fiiller |
hand (something) in to (one) f.
|
(birine ödev/sınav kağıdı ) teslim etmek |
|
329 |
Öbek Fiiller |
hand (something) in to (one) f.
|
(bir şeyi birine) teslim etmek/vermek |
|
330 |
Öbek Fiiller |
hand down from (someone) to (one) f.
|
(birinden birine) geçmek |
|
331 |
Öbek Fiiller |
hand down from (someone) to (one) f.
|
(birinden birine) devrolmak |
|
332 |
Öbek Fiiller |
hand down from (someone) to (one) f.
|
(birinden/birine) miras kalmak |
|
333 |
Öbek Fiiller |
hand to (one) f.
|
(birine) elden vermek |
|
334 |
Öbek Fiiller |
hand to (one) f.
|
(birine) elden teslim etmek |
|
335 |
Öbek Fiiller |
haul (one) down to (some place) f.
|
(birini bir yere) düşürmek/çekmek |
|
336 |
Öbek Fiiller |
issue (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) vermek |
|
337 |
Öbek Fiiller |
issue (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) tertip etmek/düzenlemek |
|
338 |
Öbek Fiiller |
issue (something) to (one) f.
|
(birilerine bir şey) dağıtmak |
|
339 |
Öbek Fiiller |
leave to (one) f.
|
(birine) vermek |
|
340 |
Öbek Fiiller |
leave to (one) f.
|
(birine) miras bırakmak |
|
341 |
Öbek Fiiller |
leave to (one) f.
|
(birine) bırakmak |
|
342 |
Öbek Fiiller |
leave to (one) f.
|
(birine) havale etmek |
|
343 |
Öbek Fiiller |
leave to (one) f.
|
(birinin) huyu |
|
344 |
Öbek Fiiller |
leave to (one) f.
|
(birinin) en iyi becerdiği şey |
|
345 |
Öbek Fiiller |
leave to (one) f.
|
(birinin) işi |
|
346 |
Öbek Fiiller |
lend (something) out (to one) f.
|
(birine bir şeyi) ödünç vermek |
|
347 |
Öbek Fiiller |
lend (something) out (to one) f.
|
(birine bir şey) borç vermek |
|
348 |
Öbek Fiiller |
lend (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) ödünç vermek |
|
349 |
Öbek Fiiller |
lend (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) borç vermek |
|
350 |
Öbek Fiiller |
lie to (one) f.
|
(birine) yalan söylemek |
|
351 |
Öbek Fiiller |
loan (something) to (one) [us] f.
|
(bir şeyi birine) ödünç vermek |
|
352 |
Öbek Fiiller |
loan (something) to (one) [us] f.
|
(birinin bir şeyi) bir süreliğine almasına/kullanmasına izin vermek |
|
353 |
Öbek Fiiller |
look up to (one) f.
|
(birine) saygı duymak |
|
354 |
Öbek Fiiller |
look up to (one) f.
|
(birini) örnek almak |
|
355 |
Öbek Fiiller |
mail (something) to (one) f.
|
posta ile (birine) bir şey göndermek |
|
356 |
Öbek Fiiller |
mention (someone or something) to (one) f.
|
(birine birinden/bir şeyden) bahsetmek |
|
357 |
Öbek Fiiller |
mention (someone or something) to (one) f.
|
(birine birinden/bir şeyden) söz etmek |
|
358 |
Öbek Fiiller |
minister to (one) f.
|
(birine) bakmak |
|
359 |
Öbek Fiiller |
minister to (one) f.
|
(birine) yardım etmek |
|
360 |
Öbek Fiiller |
minister to (one) f.
|
(birine) yardımda bulunmak |
|
361 |
Öbek Fiiller |
motion to (one) f.
|
(birine) eliyle işaret etmek |
|
362 |
Öbek Fiiller |
motion to (one) f.
|
(birine) el işareti yapmak |
|
363 |
Öbek Fiiller |
nominate (one) to (something) f.
|
(birini bir şeye) aday göstermek |
|
364 |
Öbek Fiiller |
nominate (one) to (something) f.
|
(birini bir şey) için önermek |
|
365 |
Öbek Fiiller |
obligate (one) to f.
|
(birini bir şeye) mecbur etmek |
|
366 |
Öbek Fiiller |
obligate (one) to f.
|
(birini bir şey yapmak) zorunda bırakmak |
|
367 |
Öbek Fiiller |
obligate (one) to f.
|
(birini bir şeye) mecbur bırakmak |
|
368 |
Öbek Fiiller |
obligate (one) to f.
|
(birini bir şeye) bağlamak |
|
369 |
Öbek Fiiller |
obligate (one) to f.
|
(birini bir şeye) zorunlu bırakmak |
|
370 |
Öbek Fiiller |
obligate (one) to f.
|
(birini bir şeye) sadık/bağlı kalmak zorunda bırakmak |
|
371 |
Öbek Fiiller |
oblige (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) mecbur bırakmak |
|
372 |
Öbek Fiiller |
oblige (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) mecbur etmek |
|
373 |
Öbek Fiiller |
pander to (one) f.
|
(birine) (kötü olsa da) istediğini vermek |
|
374 |
Öbek Fiiller |
pander to (one) f.
|
(birinin) kötü/basit zevklerine, vahşice düşüncelerine hitap etmek |
|
375 |
Öbek Fiiller |
pass (something) in to (one) f.
|
(birine ödev/sınav kağıdı) teslim etmek |
|
376 |
Öbek Fiiller |
pass (something) in to (one) f.
|
(bir şeyi birine) teslim etmek/vermek |
|
377 |
Öbek Fiiller |
pass (something) to (one) f.
|
(bir şeyi birine) uzatmak |
|
378 |
Öbek Fiiller |
pass (something) to (one) f.
|
(bir şeyi birine) fırlatmak/atmak |
|
379 |
Öbek Fiiller |
pass (something) to (one) f.
|
(bir şeyi birine) fırlatarak/atarak vermek |
|
380 |
Öbek Fiiller |
pass (something) to (one) f.
|
(birine) pas vermek |
|
381 |
Öbek Fiiller |
pass (something) to (one) f.
|
(topu birine) atmak |
|
382 |
Öbek Fiiller |
persuade (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
383 |
Öbek Fiiller |
persuade (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için kandırmak |
|
384 |
Öbek Fiiller |
post (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) postalamak |
|
385 |
Öbek Fiiller |
post (something) to (one) f.
|
(birine) postayla (bir şey) göndermek |
|
386 |
Öbek Fiiller |
preach to (one) f.
|
(birine) vaaz vermek |
|
387 |
Öbek Fiiller |
preach to (one) f.
|
(birini) uyarmak |
|
388 |
Öbek Fiiller |
present (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) hediye etmek |
|
389 |
Öbek Fiiller |
present (something) to (one) f.
|
(birine bir ödül) vermek/takdim etmek |
|
390 |
Öbek Fiiller |
prevail upon (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) razı etmek |
|
391 |
Öbek Fiiller |
prevail upon (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
392 |
Öbek Fiiller |
prevail on (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) razı etmek |
|
393 |
Öbek Fiiller |
prevail on (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) ikna etmek |
|
394 |
Öbek Fiiller |
promote (one) from (something) to (something else) f.
|
(birini) (bir pozisyondan) (başka bir pozisyona) terfi ettirmek/yükseltmek |
|
395 |
Öbek Fiiller |
promote (one) to (something) f.
|
(birini bir pozisyona) terfi ettirmek/yükseltmek |
|
396 |
Öbek Fiiller |
prove (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) ispatlamak |
|
397 |
Öbek Fiiller |
put (one) up to (something) f.
|
(birine bir şey) için gaz vermek |
|
398 |
Öbek Fiiller |
put (one) up to (something) f.
|
(birini bir şey) için gaza getirmek |
|
399 |
Öbek Fiiller |
put (one) up to (something) f.
|
(birini bir şeye) teşvik etmek |
|
400 |
Öbek Fiiller |
put (one) up to (something) f.
|
(birini bir şey) yapmaya itmek/zorlamak |
|
401 |
Öbek Fiiller |
read to (one) f.
|
(birine) okumak |
|
402 |
Öbek Fiiller |
reduce (one) to (doing something) f.
|
(birini bir şey yapmaya) düşürmek |
|
403 |
Öbek Fiiller |
reduce (one) to (doing something) f.
|
(birini bir şey yapma) seviyesine indirmek |
|
404 |
Öbek Fiiller |
reduce (one) to (something) f.
|
(birini bir şeye/bir şey durumuna) düşürmek |
|
405 |
Öbek Fiiller |
reduce (one) to (something) f.
|
(birini bir şey) seviyesine indirmek |
|
406 |
Öbek Fiiller |
refer (one) to (someone or something) f.
|
(birini birine/bir şeye) yönlendirmek/göndermek |
|
407 |
Öbek Fiiller |
refuse (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) vermeyi/sağlamayı reddetmek |
|
408 |
Öbek Fiiller |
reimburse (something) to (one) f.
|
(birine yaptığı masrafları) ödemek |
|
409 |
Öbek Fiiller |
reimburse (something) to (one) f.
|
(birinin masraflarını) karşılamak |
|
410 |
Öbek Fiiller |
reimburse (something) to (one) f.
|
(birinin yaptığı masrafı) geri ödemek |
|
411 |
Öbek Fiiller |
reimburse (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) geri ödemek |
|
412 |
Öbek Fiiller |
reissue (something) to (one) f.
|
(bir şeyi birine) yeniden basıp vermek |
|
413 |
Öbek Fiiller |
reissue (something) to (one) f.
|
(bir şeyi birilerine) yeniden dağıtmak |
|
414 |
Öbek Fiiller |
reissue (something) to (one) f.
|
(bir şeyi birine) yeniden tahsis etmek |
|
415 |
Öbek Fiiller |
reissue (something) to (one) f.
|
(bir şeyi biri) için yeniden basmak/çıkarmak |
|
416 |
Öbek Fiiller |
relate (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) aktarmak |
|
417 |
Öbek Fiiller |
relate (something) to (one) f.
|
(birine bir şeyi) tanımlamak |
|
418 |
Öbek Fiiller |
remand (one) over to (someone or something) f.
|
(birini birinin/bir şeyin) nezareti altına aldırmaya hükmetmek |
|
419 |
Öbek Fiiller |
say (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) söylemek/demek |
|
420 |
Öbek Fiiller |
see (one) back (to something or some place) f.
|
(birine bir şeye/bir yere) dönerken eşlik etmek |
|
421 |
Öbek Fiiller |
see (one) back (to something or some place) f.
|
(birine bir şeye/bir yere) dönerken refakat etmek |
|
422 |
Öbek Fiiller |
see (one) back (to something or some place) f.
|
(birini bir şeye/bir yere) geri bırakmak |
|
423 |
Öbek Fiiller |
see (one) to (some place) f.
|
(birini bir yere) bırakmak |
|
424 |
Öbek Fiiller |
see (one) to (some place) f.
|
(birine bir yere) kadar eşlik/refakat etmek |
|
425 |
Öbek Fiiller |
see (one) to (something) f.
|
(birini bir şeye) bırakmak |
|
426 |
Öbek Fiiller |
see (one) to (something) f.
|
(birine bir şeye) kadar eşlik/refakat etmek |
|
427 |
Öbek Fiiller |
see (one) to (something) f.
|
(birini) bir şeye kadar geçirmek |
|
428 |
Öbek Fiiller |
sentence (one) to (something) f.
|
(birini bir cezaya) çarptırmak |
|
429 |
Öbek Fiiller |
slip (something) to (one) f.
|
(birine) el altından (bir şey) uzatmak/ulaştırmak |
|
430 |
Öbek Fiiller |
slip (something) to (one) f.
|
(birine) gizlice (bir şey) vermek |
|
431 |
Öbek Fiiller |
slip (something) to (one) f.
|
(birine) fark ettirmeden/çaktırmadan (bir şey) vermek |
|
432 |
Öbek Fiiller |
stand (one) to (something) f.
|
(birine bir şey) ısmarlamak |
|
433 |
Öbek Fiiller |
stand (one) to (something) f.
|
(birine bir şey) sağlamak |
|
434 |
Öbek Fiiller |
stand (one) to (something) f.
|
(birinin bir şeyini) karşılamak |
|
435 |
Öbek Fiiller |
stand (one) to (something) f.
|
(birinin bir şeyini) ödemek |
|
436 |
Öbek Fiiller |
subject (one) to (someone or something) f.
|
(birini birine/bir şeye) maruz bırakmak |
|
437 |
Öbek Fiiller |
subject (one) to (someone or something) f.
|
(birini biriyle/bir şeyle) karşı karşıya bırakmak |
|
438 |
Öbek Fiiller |
summon (one) to f.
|
(birinin bir yere) gelmesini istemek/emretmek |
|
439 |
Öbek Fiiller |
summon (one) to f.
|
(birini bir yere) davet etmek |
|
440 |
Öbek Fiiller |
summon (one) to f.
|
(birine bir şey) yapmasını emretmek |
|
441 |
Öbek Fiiller |
summon (one) to f.
|
(birinden bir şey) yapmasını istemek |
|
442 |
Öbek Fiiller |
talk back (to one) f.
|
(birine) karşı gelmek |
|
443 |
Öbek Fiiller |
talk back (to one) f.
|
(birine) sert/kaba bir şekilde karşılık vermek |
|
444 |
Öbek Fiiller |
talk back (to one) f.
|
(birine) saygısızca cevap/karşılık vermek |
|
445 |
Öbek Fiiller |
talk back (to one) f.
|
(birine) terbiyesizce/küstahça cevap/karşılık vermek |
|
446 |
Öbek Fiiller |
talk down to (one) f.
|
(birini) aşağılayarak konuşmak |
|
447 |
Öbek Fiiller |
talk down to (one) f.
|
(biriyle) küçümseyici bir biçimde konuşmak |
|
448 |
Öbek Fiiller |
talk down to (one) f.
|
(birinin) seviyesinde/seviyesine inerek konuşmak |
|
449 |
Öbek Fiiller |
talk down to (one) f.
|
(biriyle) yüksekten konuşmak |
|
450 |
Öbek Fiiller |
talk to (one) f.
|
(biriyle) konuşmak |
|
451 |
Öbek Fiiller |
talk to (one) f.
|
(birini) paylamak |
|
452 |
Öbek Fiiller |
talk to (one) f.
|
(birine) fırça çekmek |
|
453 |
Öbek Fiiller |
tap (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey yapması) için seçmek/atamak |
|
454 |
Öbek Fiiller |
tell (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) anlatmak |
|
455 |
Öbek Fiiller |
tell (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) ifade etmek |
|
456 |
Öbek Fiiller |
tell (something) to (one) f.
|
(birine bir şey) açıklamak |
|
457 |
Öbek Fiiller |
tempt (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey) yapmaya ayartmak/ikna etmek |
|
458 |
Öbek Fiiller |
tempt (one) to (do something) f.
|
(birinin bir şey yapması için) aklını çelmek |
|
459 |
Öbek Fiiller |
tempt (one) to (do something) f.
|
(birini bir şey) yapmaya cezbetmek |
|
460 |
Öbek Fiiller |
trouble (one) to do (something) f.
|
(birinden bir şey yapmasını) isteyerek rahatlık vermek |
|
461 |
Öbek Fiiller |
trouble (one) to do (something) f.
|
(birine bir şey yapmasını) isteyerek zahmet vermek |
|
462 |
Öbek Fiiller |
wed (one) to (someone) f.
|
(birini biriyle) evlendirmek |
|
463 |
Öbek Fiiller |
wed (one) to (something) f.
|
(bir şeye) yavaş yavaş inandırmak |
|
464 |
Öbek Fiiller |
wed (one) to (something) f.
|
(bir şeyi) giderek aklına sokmak |
|
465 |
Öbek Fiiller |
wed (one) to (something) f.
|
(bir şeyi) yavaş yavaş aşılamak/benimsetmek |
|
466 |
Öbek Fiiller |
wire back to (one) f.
|
(birine) elektronik transfer yoluyla geri göndermek |
|
467 |
Öbek Fiiller |
wire back to (one) f.
|
(birine) geri transfer etmek |
|
Phrases |
|
468 |
İfadeler |
a skill one can use to support oneself i.
|
altın bilezik |
|
469 |
İfadeler |
be as much as (one) could do (not) (to do something) f.
|
kendini zor tutmak |
|
470 |
İfadeler |
be as much as (one) could do (not) (to do something) f.
|
elinden geldiğince kendini tutmak/dayanmak |
|
471 |
İfadeler |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
472 |
İfadeler |
it's one thing to (do something), it's another to (do something else) expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
473 |
İfadeler |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) kabul edilebilir ama (diğerini) kabul etmek mümkün değil |
|
474 |
İfadeler |
it’s one thing to do a, it’s (quite) another (thing) to do b expr.
|
(bir şeyi yapmak) hadi neyse de (diğerinin) mümkünatı yok |
|
475 |
İfadeler |
one down, one to go expr.
|
biri gitti biri kaldı |
|
476 |
İfadeler |
compared to older one expr.
|
eskisine oranla |
|
477 |
İfadeler |
what belongs to everyone belongs to no one expr.
|
herkese ait olan hiç kimseye ait değildir |
|
478 |
İfadeler |
two down one to go expr.
|
ikisi gitti, biri kaldı |
|
479 |
İfadeler |
matter to (one) expr.
|
(biri) için önemli |
|
480 |
İfadeler |
matter to (one) expr.
|
(biri) için değerli |
|
481 |
İfadeler |
matter to (one) expr.
|
(biri) için kıymetli |
|
482 |
İfadeler |
in (all) fairness (to one) expr.
|
doğrusu |
|
483 |
İfadeler |
in (all) fairness (to one) expr.
|
doğruyu söylemek gerekirse |
|
484 |
İfadeler |
in (all) fairness (to one) expr.
|
ne yalan söyleyeyim |
|
485 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birine) düşmez |
|
486 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birine) uygun değil |
|
487 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birinin) işi değil |
|
488 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birine) göre değil |
|
489 |
İfadeler |
far be it from (one) to (do something) expr.
|
(bir şey yapmak birinin) üstüne vazife değil |
|
490 |
İfadeler |
far be it from one to expr.
|
... birine düşmez |
|
491 |
İfadeler |
far be it from one to expr.
|
... yapmak birine uygun değil |
|
492 |
İfadeler |
far be it from one to expr.
|
... yapmak birinin işi değil |
|
493 |
İfadeler |
far be it from one to expr.
|
... yapmak birine göre değil |
|
494 |
İfadeler |
far be it from one to expr.
|
... yapmak birinin üstüne vazife değil |
|
Proverb |
|
495 |
Atasözü |
there is more than one way to skin a cat
|
bir şeyi yapmanın birden fazla yolu vardır |
|
496 |
Atasözü |
it takes one to know one
|
tencere dibin kara seninki benden kara |
|
497 |
Atasözü |
it takes one to know one
|
üzüm üzüme baka baka kararır |
|
498 |
Atasözü |
better to light one candle than to curse the darkness
|
karanlığa hayıflanacağına bir mum da sen yak |
|
499 |
Atasözü |
one has to draw the line somewhere
|
bir sınır çizmeli |
|
500 |
Atasözü |
it takes one bad apple to spoil the (whole) barrel
|
bir korkak bir orduyu bozar |
|